1 Mart 2013 Cuma


“Sevgili Karen;
Eğer bunları okuyorsan, bir şekilde postalama cesareti buldum demektir. Aferin bana.
Beni pek tanımıyorsun ama anlamaya başladın. Yazı yazmanın, benim için ne kadar zor olduğuna dair konuşup durmaya meyilliyimdir.
Ama bu… Bu, bugüne dek yazdığım en zor şey. Bunu söylemenin kolay bir yolu yok. Öylece söylüyorum o yüzden: Biriyle tanıştım. Kazara oldu. Arandığımı söyleyemem. Hazırlıksızdım. Kusursuz bir fırtınaya kapılmış gibiydim. O bir şey söyledi, sonra ben başka bir şey. Ardından, bildiğim tek şey; hayatımın kalanını bu konuşmanın tam ortasında geçirmek istediğimdi. Geriye içimi yakan o his kaldı. Beklediğim kişi o olabilir. Kaçığın teki olduğunu söyleyebilirim. Bir şekilde gülümsetiyor beni. Fena halde nevrotik. Dikkat isteyen harika bir uğraş gibi. O, sensin Karen. Bu iyi haber. 
Kötü haber ise; seninle ve korkudan altıma ettiren tüm bu meselelerle, tam şu anda nasıl bir arada olabilirim, bilmiyor oluşum.Çünkü, hemen şimdi seninle olmazsam hayatın içinde bir yerlerde kaybolup gideceğimizi hissediyorum. Dönüşlerle, kıvrımlarla dolu kocaman kötü bir dünya bu. Ve insanlar, bazı anları yok sayarak, ıskalayarak geçiştirmenin yolunu bulmuşlar. Ama bazı anlar her şeyi değiştirebilir. Aramızda neler oluyor, bilmiyorum. Üstelik sana, benim gibilere neden yok yere bel bağlaman gerektiğine dair söyleyecek bir şeyim de yok. Ama kahretsin, öyle güzel kokuyorsun ki… Yuva gibi
Ve harika kahve yapıyorsun. Bunlar ele avuca gelir nedenler, değil mi? 
Ara beni. 
Belbağlanmaz Hank Moody‘n.”


21 Eylül 2012 Cuma


                    Bedenin ona dönükken ruhunun elleri hangimizin saçlarında dolaştı?

Aynı hücrenin içinde farklı duvar diplerinde uyandık. Şanslı(!)  olan sendin. kendini yalnız hissettiğin anlarda seni sarıp sarmalayacak biriyle yan yana uyuyordun. yaşadığımız umutlu anları unutup aynı hücrede farklı sabaha uyandık –ayrı umutlarla-. Yine o şarkıyı dinledik beraber ikimiz de her zamankinden daha çok merak ettik bu kez birbirimizin neler düşünüyor olduğunu. Tek kelimeye sığdırabilirdik bütün cevapları; avucumuza sığacak kadar cesaretimiz olsaydı… neden bu kadar erken seçmiştim vazgeçmeyi , ’diğerleri’ni ne zamandan beri umursar olmuştum hatırlayamadım. belki bütünüyle seninle meşgulken zihnimi bunu düşünmeye zorlayamadım. Sen karşımda uyurken kendimi seni düşlemekten, geçirdiğimiz güzel günleri anımsamaktan geri alamadım. Karşısında savaştığın insanın kadın olması ne zor! yanı başında nefes alışını duyan ben olabilseydim. Ne büyük çaresizlik iliğine kadar acını hissederken sana anlatamamak..
   Ve yollarımızın bir daha kesişmeyeceğini bilmenin hüznüyle seyrettim seni. Gözlerimiz birbiriyle buluşsun diye kaçamak bakışları bile kenara bırakıp uzun uzun baktım sana. Etrafımızdaki her şey olağan sırasıyla ilerlerken ben seni seyretmeye, bakışlarını yakalamaya uğraşarak devam ettim. Senin için yaşıyormuş gibi davranan herkesi izleyip içinden en masum olanını seçmeye çalıştım..

14 Nisan 2012 Cumartesi


sanırım yalnız bir seyahat kadını olacağım ben günün birinde. ya da o son günler(im)de. bunu şehirler arası bir otobüsün tekli koltuğunda yakın bir şehirden diğer yakın şehre doğru ilerlerken -ya da gerilerken bilmiyorum- fark ediyorum. gittiğim yerlerin değişik iklimleriyle yıpranmış, kurumuş dağınık saçlarım olacak. ellerimi tanımadığım insanlara, duvarlara, topraklara dokunmuş hayal ediyorum.şehirlerden bir bir geçerken artık hepsini tanıyorum bilmişliğine kapılacağım; acemiliğim hala başka uzaklara gitmek isteyişimde yatıyor olacak. şimdi böyle değil tabi ama bir gün belki.

4 Nisan 2012 Çarşamba

Düşü Ne Biliyorum / Nilgün Marmara


Kimdi o kedi, zamanın
eşyayı örseleyen korkusunda
eğerek kuşları yemlerine,
bana ve suçlarıma dolanan?

Gök kaçınca üzerimizden ve
yıldız dengi çözüldüğünde
neydi yaklaşan
yanan yatağından aslanlar geçirmiş
ve gömütünün kapağı hep açık olana?

Yedi tül ardında yazgı uşağı,
görüldüğünde tek boyutlu düzlüktür o
ve bağlanmıştır körler
örümcek salyası kablolarla birbirine
sevişirken,
iskeletin sevincini aklın yangınına
döndüren, fil kuyruğu gerdanlıklarla.

Yine de, o, zaman kedisi
pençesi ensemde, üzünç kemiğimden
çekerken beni kendi göğüne,
bir kahkaha bölüyor dokusunu
düşler maketinin,
uyanıyorum küstah sözcüklerle:
Ey, iki adımlık yerküre
Senin bütün arka bahçelerini
gördüm ben!

19 Mart 2012 Pazartesi




hayatında başkasının erkeği olmasından daha kötüsü
başkasının kadını olmandır.

3 Şubat 2012 Cuma

n'oluyo burda!


''Bazen ona bir şeyler yazarsın.
Yazar silersin.. Yazar silersin..
-O, hiçbirini okumamış olur;
Ama sen hepsini söylemiş olursun-'' *




-muş, ben de burada onu yapıyorum işte.




*murathan mungan